-
1 fark görmek
v. see the difference, tell the difference -
2 fark
fark bileti Zuschlag(karte f) m;fark etmek (-i) unterscheiden (A), den Unterschied sehen; bemerken, wahrnehmen (A); anders werden;fark etmez das ist egal; das macht nichts;fark olunmak (-le durch A) sich auszeichnen; offenbar werden;farkı olmak sich unterscheiden, etwas ausmachen;-in farkına varmak merken, bemerken; Notiz nehmen (von D);farkına varılmamış unbemerkt;-in farkında olmak (be)merken, wahrnehmen;begreifen farkında mısın? hast du es bemerkt?; hast du es verstanden?;-in farkında olmamak nicht bewußt sein G;-in farkında (bile) olmamak keine Ahnung haben von;benim için farkı yok mir ist es gleichgültig;yalnız şu farkla ki nur mit dem Unterschied, dass … -
3 fark
(-ki)а1) ра́зница, разли́чие, отли́чиеfarkı olmak — отлича́ться, различа́ться
- m farkında olmak — замеча́ть, понима́ть; дога́дываться, чу́вствовать
2) дискримина́цияfark görmek или fark gözetmek или fark tutmak — а) де́лать разли́чие; замеча́ть (подмеча́ть) ра́зницу; б) относи́ться неодина́ково; подверга́ть дискримина́ции, дискримини́ровать
3) мат. ра́зность, оста́ток -
4 fark etmek
1. أدرك [أَدْرَكَ]Anlamı: anlamak, görmek2. تبدل [تَبَدَّلَ]Anlamı: değişmek, başkalaşmak3. تحول [تَحَوَّلَ]Anlamı: değişmek, başkalaşmak4. تغير [تَغَيَّرَ]Anlamı: değişmek, başkalaşmak5. فهم [فَهِمَ]Anlamı: anlamak, görmek -
5 see the difference
v. fark görmek -
6 tell the difference
v. ayırt etmek, farkını söylemek, fark görmek -
7 see the difference
v. fark görmek -
8 tell the difference
v. ayırt etmek, farkını söylemek, fark görmek -
9 espy
görmek, fark etmek, gözüne ilismek -
10 differentiate
v. farklılaştırmak, ayırdetmek, ayırt etmek, farkı görmek, ayrım yapmak, fark gözetmek* * *ayır* * *[-'renʃieit]1) (to see or be able to tell a difference (between): I cannot even differentiate a blackbird and a starling.) ayırt etmek, farkı görmek2) ((with between) to treat differently: She does not differentiate between her two children although one is adopted.) ayırım yapmak, farklı muamele etmek -
11 spot
adj. peşin para ile yapılan, hemen teslim edilen————————n. nokta, benek, leke, puan, yer, olay yeri, ayıp, reklâm, reklâm spotu, azıcık miktar, zor durum, gece klübü, eğlence yeri, spot, sahne ışığı————————v. benek yapmak, lekelemek, nokta yapmak, beneklemek, seçmek, ayırt etmek, görmek, tanımak, yerleştirmek, yerine koymak, yerini saptamak, lekelenmek, benek benek olmak* * *1. benek 2. benek (n.) 3. farket (v.) 4. spot (n.)* * *[spot] 1. noun1) (a small mark or stain (made by mud, paint etc): She was trying to remove a spot of grease from her skirt.) leke2) (a small, round mark of a different colour from its background: His tie was blue with white spots.) benek, nokta3) (a pimple or red mark on the skin caused by an illness etc: She had measles and was covered in spots.) sivilce, ben4) (a place or small area, especially the exact place (where something happened etc): There was a large number of detectives gathered at the spot where the body had been found.) yer5) (a small amount: Can I borrow a spot of sugar?) biraz, azıcık2. verb1) (to catch sight of: She spotted him eventually at the very back of the crowd.) görmek, fark etmek2) (to recognize or pick out: No-one watching the play was able to spot the murderer.) belirlemek, bulmak•- spotless- spotlessly
- spotlessness
- spotted
- spotty
- spottiness
- spot check
- spotlight 3. verb1) (to light with a spotlight: The stage was spotlit.) projektörle aydınlatmak2) (to show up clearly or draw attention to: The incident spotlighted the difficulties with which we were faced.) dikkat çekmek•- on the spot
- spot on -
12 أدرك
أَدْرَكَ1. almakAnlamı: armağan vs. kazanmak2. görmekAnlamı: anlamak, kavramak, sezmek3. ermekAnlamı: erişmek, yetişip dokumak4. kavramakAnlamı: iyice anlamak5. kazanmakAnlamı: kazanç sağlamak6. fark etmekAnlamı: anlamak, görmek7. bilinçlenmekAnlamı: bilinçli duruma gelmek8. hissetmekAnlamı: farkına varmak, anlamak9. anlamakAnlamı: konuları, olayları kavramak ve düşünmek, idrak etmek10. algılamakAnlamı: idrak etmek11. bilmek -
13 فهم
Iفَهِم1. sağgörülüAnlamı: basiretli2. cingözAnlamı: açıkgöz, hiç aldatılmayan kimse3. zeyrekAnlamı: anlayışlı, uyanık, zeki olan kimse4. kafalıAnlamı: bilgili, kavrayışlı ve anlayışlı5. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi6. zekiAnlamı: anlama, kavrama yeteneği olan, zekâsı olan, anlak olan kimse7. anlayışlıAnlamı: ferasetli, izanlı, zeki olan kimse8. açıkgözIIفَهِمَ1. görmekAnlamı: anlamak, kavramak, sezmek2. kavramakAnlamı: iyice anlamak3. bilinçlenmekAnlamı: bilinçli duruma gelmek4. fark etmekAnlamı: anlamak, görmek5. vukufAnlamı: anlama, bilme6. anlamakAnlamı: konuları, olayları kavramak ve düşünmek, idrak etmek7. hissetmekAnlamı: farkına varmak, anlamakفَهْم1. telâkkiAnlamı: anlayış, görüş2. anlıkAnlamı: duyu ve iradeden ayrı olarak düşünülen bilme melekesi, anlama gücü, müdrike, entelekt3. kavramaAnlamı: kavramak işi, anlama4. eksperlikAnlamı: uzmanlık5. irfanAnlamı: bilme, anlama6. içtihatAnlamı: özel görüş, anlayış7. kavrayışAnlamı: kavrama, anlama yetisi8. entelektAnlamı: akıl, zihin, idrak9. aşinalıkAnlamı: tanıma, birini bilme, tanışıklık10. aşinaAnlamı: bildik, tanıdık11. şuurAnlamı: bilinç12. anlayışAnlamı: zihniyet, telâkki, anlama biçimi13. algıAnlamı: bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak14. takdirAnlamı: anlama15. zihinAnlamı: anlayış, kavrayış -
14 أدرك
algılamak; almak; anlamak; bilmek; bilinçlenmek; ermek; fark etmek; görmek; hissetmek; kavramak; kazanmak -
15 فهم
açıkgöz; algı; arif; anlamak; anlayış; anlayışlı; anlık; aşina; aşinalık; bilinçlenmek; cingöz; eksperlik; entelekt; fark etmek; görmek; hissetmek; içtihat; irfan; kafalı; kavrama; kavramak; kavrayış; sağgörülü; şuur; takdir; telâkki; vukuf; zeki; zeyrek; zihin -
16 sehen
sehen ['zeːən] <sieht, sah, gesehen, h>1. v/t görmek; Sendung, Spiel izlemek, seyretmek; (bemerken) fark etmek;ich habe es kommen sehen böyle olacağı belliydi;ich kann ihn (sie, es) nicht mehr sehen! bana ondan (bundan) gına geldi!;sich sehen lassen (kommen) -e uğramak;sich gezwungen sehen zu -mek zorunda kalmak;sie (es) kann sich sehen lassen -in bir kusuru olmamak;wie ich die Dinge sehe benim görüşüme göre;siehst du erklärend görüyorsun; vorwurfsvoll gördün mü2. v/i (hinsehen) bakmak;sehen nach (sich kümmern um) -e bakmak; (suchen) aramak;siehe oben (unten, Seite …) yukarıya (aşağıya, sayfa -e) bak(ınız) -
17 beobachten
beobachten* [bə'ʔo:baxtən]vt1) ( betrachten) gözlemek, gözlemlemek, bakmak (-e)2) ( überwachen) gözetlemek3) ( bemerken) fark etmek (an -de), görmek (an -de) -
18 erkennen
erkennen*I vt2) ( identifizieren) tanımak (an -den);sich zu \erkennen geben kendini tanıtmak3) ( Irrtum) görmek -
19 fühlen
-
20 catch
tutmak, yakalamak; avlamak, yakalamak, tutmak; ansizin bulmak, birdenbire fark etmek, görmek, yakalamak; takilmak; yetismek, yakalamak; (hastalik) yakalanmak, kapmak, almak; çarpmak, vurmak; (ilgi, dikkat vb.) çekmek; bir an gözüne çarpmak, bir an için du
- 1
- 2
См. также в других словарях:
fark etmek — 1) görmek, seçmek Boğaz ın sisle kaplı olduğunu ancak ön güvertede bir yer bulup oturunca fark etmişti. A. İlhan 2) anlamak, sezmek Öç almanın fırsatını yakalamış gibi konuştuğunu fark etti. T. Buğra 3) değişmek, başkalaşmak 4) ayırt etmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz ucuyla görmek — fark etmek Benim için dualar okuduğunu göz ucuyla görebiliyordum. A. Kulin … Çağatay Osmanlı Sözlük
seçmek — i, er 1) Benzerleri arasında hoşa gideni seçip almak veya yararlanmak için ayırmak Ben bu kitabı seçtim. 2) Birine oy vererek bir göreve getirmek Biz sizi başkanlığa seçtik. 3) Üstün, iyi, uygun bularak yeğlemek Benim ne akla hizmet edip de… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Mustafa Kemal Atatürk — Atatürk redirects here. For other uses, see Atatürk (disambiguation). Mustafa Kemal Atatürk … Wikipedia
ayrımsamak — i Bir şeyi anlamak, bir şeyi görmek, fark etmek Bu kadar yalın bir çizgide, eski konak hayatımızın bütün bir düzenini ayrımsarız. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük